“ Ben sözüme, siyasete başlarken ilk defa tanıdığım bir gazeteciyi, önemli ve güvenilir bir dostu size lanse ederek başlamak isterim.
Mehmet Akyol, benim hayatımda tanıdığım ilk gazetecidir ve benimle ilk röportajı yapandır. Ben de ona göre giyinmişim, lacivertleri çekmişim, bir ciddi toplantı için Ankara il kuruluşunda basının karşısına çıkıyorum işte Mehmet Akyol’u öyle tanıdım. Ona gösterdiğim itinayı bugün dahi iyice hatırlıyorum.
Bir basın toplantısı yapıyoruz. Ben bu toplantıya fevkalade heyecanlı hazırlandım, ne söylediğimi de bilmiyorum ama ilk defa bir siyasinin bir basın toplantısı yapmasının heyecanını bugün dahi aynen hatırlıyor ve heyecanını yaşıyorum.
Şimdi aradan seneler geçti, ben il başkanı idim, sonra milletvekili oldum, sonra TBMM’nin aktivitelerine katıldım. Sonra dışişleri komisyonunda önemli bir dış komisyonda 8 sene görev yaptım. TBMM’nde tek dereceli seçilerek millet vekillerini ve Türkiye Büyük Millet Meclisini-milletimizi, devletimizi yurt dışında temsil ettim. Ama bunların hepsinde o ilk günkü siyasi heyecanım devam etti. Bu nedenledir ki, Mehmet Akyol benim için çok önemli böylesine bir değerdir.
Efendim, Mehmet Akyol’u bu kadar methederken, biraz da basın yönünden bahsetmek istiyorum. Şimdi sizlere gördüğüm, son haftalarda yaşadığım iki önemli konuyu aktaracağım. İki önemli konuda da basının suskunluğuna hayretler içinde kaldım.
Birincisi Mecliste Sayın Cumhurbaşkanının yer aldığı bir platformda ( AKP Grup toplantısında) arkalardan bir vatandaş, “Açız, açız, sayın Cumhurbaşkanım açız!” diye bağırdı. Duymuşunuzdur, çoğumuz sosyal medyadan takip ettik. Hemen o vatandaşı karga-tulumba polisler alıp götürdüler.
N’oldu bu arkadaşa, kim ne yaptı,derdine derman olan oldu mu?.. Meçhul! Kimse söylemiyor ve bir açıklama yapan yok.
Kardeşim, burada basın görev yapmayacak mı, bunu söylemeyecek mi? Hepimiz bu konuda hassasiyetle bekledik… Anlı şanlı, önemli gazeteciler bu konuyu sütunlarına alırlar diye düşündük ama hiç birinden “tık!” yok.
Aynı hafta Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin önünde bir vatandaşımız o kadar bunalmış olmalı ki, o kadar sıkışmış olmalı ki bu ülkenin konularına dayanamadı, bir bidon benzini üzerine döktü… Çakmağı da çaktı. Bu meclisin önünde yanan vatandaşımız kimdi, ne oldu bu çocukcağıza? Polisler parkalarını çıkarttılar üstüne örttüler, adamcağızı kurtardılar. Peki, ne oldu bu arkadaşa? Basın ne dedi?.. Bunu dile getirdi mi, duyurdu mu? Milletvekilleri konuşmaları esnasında çıkıp bu arkadaşa-polislerin kurtardığı vatandaşa- ne oldu? Hiç kimsenin bir şey söylediği yok.
İşte böyle bir dönem geçiriyoruz ve bu sorumluluğu basınımızın gerektiği şekilde îfa edemediğini görüyoruz.
Şimdi ben soruyorum; yakıynen tanıdığım basın mensubu arkadaşımız sayın Bülent Erandaç başta olmak üzere bu salonda çok ciddi ve değerli basın mensupları televizyon kameraları ve mahabirlerine soruyorum. Tabi bunlara duayen gazeteci Mehmet Akyol’da dâhil, hepsine soruyorum: “Kardeşim, BASIN demokrasinin, hürriyetin, adaletin neresinde? ” Nasıl yapacağız, nasıl bir çare bulacağız buyursunlar cevap versinler...
Lütfen evlerinize gittiğinizde sizler de bu suali eşinize, evlatlarınıza, dostlarınıza, konu komşunuza sorunuza sorunuz.
Rahmetli Süleyman Demirel’in bir sözü vardı; “ Mutfaktan tencere, tava sesleri (tıkırtılar) gelmeye başladığı zaman sıkıntı zirveye doğru ilerliyor demektir. “ Ve sayın Demirel ilaveten şöyle demişti: “Hiçbir hükümet, bu tencere, tava takırtılarına dayanamaz!...”
Rahmetli Demirel’in mutlaka çok tecrübesi ve bilgisi vardı.
Bende şimdi size soruyorum, bu tencere tava takırtıları Ankara’yı, bütün Türkiye’yi sardı, sanki uluslararası platformlara yayıldı. Buna cevap verecek bir değer arıyorum. Bu platformu öylesine değerlendiriyorum. İşte burada çıkacak, bu salonda söylenecek sözler Türkiye’nin geleceğine de yön verecektir. İnancım budur. Bu toplantıya katılan devlet tecrübesi olan, siyasi ve içtimai konularda tecrübesi bulunan sizler gibi değerlerle birlikte olmak, benim için mutluluk oldu. Şu gerçeği hatırlatmayı yarar görüyorum, böylesine toplantılar o kadar önemli ki, en azından hasret gideriyoruz, yeni yeri dostlar-arkadaşlar ediniyoruz, bilgileniyoruz ve bundan şahsen ben çok mutlu oluyorum, umarım sizler de memnun kalıyorsunuzdur. Konuşmama burada son verirken hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunuyor ve hepinizi selamlıyorum."